Diyet, Sadece Fizyolojik Değil Psikolojik Bir Süreç de olabilir mi?
Diyet yapmak genellikle yalnızca fiziksel bir çaba gerektiren, zorlu bir süreç olarak görülür. Ancak sağlıklı bir diyet, sanılanın aksine yalnızca belli başlı beslenme listelere indirgemek değil; aynı zamanda yaşam tarzı ve düşünce biçiminde bir dönüşüm anlamına gelir. Diyet sonrası sonuç almak her zaman mümkün olmayabilir; bunun nedenleri arasında çoğu zaman sadece fiziksel faktörler değil, kişinin diyeti nasıl algıladığı ve motivasyonunun nasıl şekillendiği de yer alır.
Yapılan bir araştırma (Health Psychology, Crum ve ark., 2011), diyete yaklaşım biçimimizin —yani psikolojik bakış açımızın— vücudumuzdaki hormon düzeylerinden açlık hissimize kadar pek çok fizyolojik mekanizmayı etkileyebildiğini göstermektedir. Bu nedenle, ne yediğimiz kadar nasıl düşündüğümüz de önemlidir.
Diyet Sadece “Ne Yiyoruz?” Sorusu Değil, “Nasıl Düşünüyoruz?” Sorusu da Olmalı
Diyetin başarısı yalnızca alınan veya verilen kalori miktarıyla ölçülmez. Zihinsel tutum, duygusal denge ve inanç sistemimiz bu sürecin merkezinde yer alır.
Peki bu nasıl oluyor?
Beyin ve beden arasında çift yönlü bir etkileşim vardır: Zihinsel algılar, hormonal yanıtları; hormonal yanıtlar ise yeme davranışını şekillendirir.
Örnek olarak, açlık hissi sadece en son ne zaman yemek yediğimizle değil çoğu zaman ghrelin adı verilen açlık hormonunun beyinde yarattığı sinyallerle de ilişkilidir. Ancak ilginç olan şu: ghrelin seviyesi yalnızca tükettiğimiz yiyeceğin besin değeri ile ilgili değil, yiyecekleri nasıl “etiketlediğimizle” de değişebiliyor.
Bilimsel Bir Bakış
2011 yılında Alia Crum ve çalışma arkadaşlarının Health Psychology dergisinde yayımladığı bir araştırma, bu konuda oldukça etkileyici bir sonucu gün yüzüne çıkarıyor.
Araştırmada katılımcılar iki gruba ayrılıyor ve aynı içeriğe sahip milkshakeleri tüketmeleri isteniyor.
o İlk gruba milkshake “diyet milkshake” etiketiyle sunuluyor. (140 kalori)
o Diğer grupta ise “lüks milkshake” etiketi veriliyor. (620 kalori)
(Gerçekte iki grubun tükettiği milkshake de 380 kalori olmak üzere aynıydı.)
Araştırmanın ikinci aşamasında katılımcıların ghrelin (açlık hormonu) seviyeleri ölçülüyor ve oldukça ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor: ghrelin seviyesi milkshake’in asıl içeriğinden bağımsız olarak sunulan etiketiyle ters orantılı olarak değişiyor. Bir diğer deyişle, “diyet milkshake” etiketini düşünerek içen katılımcıların hissettiği açlık daha fazla oluyor.
Psikoloji Fizyolojiyi Nasıl Yönetiyor?
Gün içerisinde tükettiğimiz yiyecekler, yalnızca fiziksel tokluk hissini sağlamakla kalmaz; aynı zamanda duygusal dengeyi korumak ve psikolojik bir doyuma ulaşmak açısından da büyük önem taşır. Bir diğer deyişle yeme eylemi, stresle baş etme, rahatlama veya ödüllendirme gibi duygusal süreçlerle de yakından ilişkilidir. Örneğin, stres hormonu kortizol, kan şekerini düşürür ve tatlı tüketme isteği oluşturur. Dolayısıyla neyi ne zaman yemek istediğimizi hem bedenimiz hem de zihnimiz ortak bir sistemde çalışarak belirler.
Özetle: Diyeti Sadece Bir Liste Değil, Bir Deneyim Hâline Getirmek
Tüm bunlar gösteriyor ki diyet yalnızca fizyolojik bir planlamadan ibaret değildir; düşünce biçimimiz, yemeğe yüklediğimiz anlam ve duygu durumumuz bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyet, bedenle zihnin uyum içinde çalıştığı bütüncül bir yaklaşımla mümkündür ve diyete olan bakış açımız da bu yolculuğun temellerini atar.
İşte tam bu noktada Leap, danışanların yalnızca öğünlerini takip etmelerini değil, aynı zamanda motivasyonlarını korumalarını, hedeflerine bağlı kalmalarını ve psikolojik olarak sürece daha bilinçli yaklaşmalarını destekleyen yapısıyla fark yaratır. Çünkü diyet sadece ne yediğimiz değil, diyete nasıl yaklaştığımızdır.
Yazar: Esma Kökten
